Üç, beş günlük bir hayatın eşiğinde bir yaşam öyküsü ile devam ediyoruz yolumuza.
Hani çocukluk anılarımız çoktur ya, kaç yaşına gelirsek gelelim, hayatımızda o anılar hiç tükenmez.
Hep bir yanımızda o anılar canlanır, tüm zorluklarda o anılar bizim çıkış noktamız olur, farkına varsak da, varmasak da öyledir.
Hep bir yanımız çocuktur, o çocuğu hep dinleyen biri olarak ben hep adım adım çıktım o büyümek denen yaş merdivenlerini.
Yaş almak ile yaşamak arasında o koca farkı bakış açıları geliştirerek pekiştirdik. Empati kurmanın ne kadar gerekli bir his olduğunu, en zor zamanlarda hayatı kolaylaştıran ilaca dönüşmesine şahit olduk.
Çocuktuk, koştuk, düştük, kanadık ama hiç yorulmadık. O günlerden kalma huyumuzdur vazgeçmemek, sonuna kadar gitmek ve ne pahasına olursa olsun iyi bir insan olmak, olabilmek. Ne kadar becerebildik derseniz, onu sadece yaşayan bilir.
Sahip olmanın ne değerli bir duygu olduğunu bilir misiniz? Aile, arkadaş, eşya… Böyle uzayıp gider ya. Sahip olduklarımız ne büyük nimettir bize, şükredip elimizde tuttuğumuz, kıymet verdiğimiz o kadar çok şey oldu ki!
Düşünelim bakalım, ne kadarının değerini bildik. Eşyalar dışında insan denen canlının adını; eş, dost, arkadaş, sırdaş, sevgili koyduklarımızın özellikle.
Bilebildik mi yada bilebildiler mi kıymetimizi?
Her sene yaş hanemize eklenen sayılar hayatın matematiğidir, hayatımızın formüllerini yazar. Biz de o yaş problemleri ile bize verilen soruları cevaplandırmak için çözmeye çalışır dururuz, yaşamın olasılıklarını hesaplarız, çok bilinmeyenli denklemler içinde karmaşık bir dünyanın içerisinde çözüm üretmeye devam ederiz, biri bittikçe, diğeri başlar hayat sınavında…
Bir yaş daha alacağımız yeni yılın karla kaplı şehrinden İstanbul’dan, birkaç cümle düştü kalemimden bugün.
Hayat hikayemizi yazdıkça, yaş alıyoruz. Yaş aldıkça, yaşıyoruz…
Kar gibi bembeyaz bir hayat diliyorum…